Karşıtlığın dengesini V ve A harfleri ile sembolize ederek gelişen RVCA markası, geleneksel aksiyon spor tekstilinin sınırını zorlayarak, dizayn odaklı yaşam biçimini benimseyen çizgisiyle Türkiye’de ilk olarak SPX mağazalarında sevenleriyle buluşuyor.
Farklı alt kültürlerden fakat aynı kafada bir grup insanı bir araya getiren RVCA, türlerin ve yaşam stilinin kendi içinde bir uyumu olarak lanse ediliyor.
Peki RVCA Markası Nasıl Oluştu?
RVCA’nın kurucusu Tenore, hayatının ilk dönemlerini, bekar bir anne tarafından San Francisco’daki Mission Bölgesi’nin yoksulluk çeken bir bölgesinde büyütülerek geçirdi. 14 yaşına geldiğinde sörf sponsorluğu kazanan Tenore, kendini New York City merkezli bir tasarımcı çiftin sörf dükkanında buldu. O sörf dükkanını Moda Haftası’na ve Paris’teki tasarımcı vitrinlerindeki giyim tasarımı dünyasına taşıdı.
20 yaşına gelmeden kendi butiğini açan Tenore, farkında olmadan RVCA markasının temellerini atmış oldu.
RVCA kurucusu Tenore, sektörünü gençken öğrenmeye başladı. Sörf yapmakta, kaykay kaymakta ve kıyafet tasarlamada çok başarılı oldu. Onun yaşındaki çoğu insan lise etkinliklerine odaklanırken Tenore, 15 yaşında moda tasarımını öğrenmek için NYC’ye taşınmak için bir fırsat buldu.
İlk butiğini 19 yaşında açan Tenore, 3 yıl boyunca müşterilerinin istedikleri şeyle ticaret yapmalarına izin verdi. Sattığı kıyafetler karşılığında kaykay ve sörf malzemeleri kabul ediyordu.
Tenore, “Sektördeki diğer insanların yapmadığı bir şey yapmak istedim ve sanatçılar, müzisyenler, sörfçüler, kaykaycılar, küratörler ve modeller için bir alan sağlamak istedim. İşte o zaman sanatçılar ağ programını (ANP) kavramsallaştırmaya başladım” diyor.
Markanın tasarımında bile, bir işletmenin ne olması veya ne yapması gerektiğine dair ana akım fikre karşı çıkmak, Ruca olarak telaffuz edilir. Ancak RVCA’daki “U”, “V” şeklindedir ve “A”, ters çevrilmiştir. Bu köşeli çift ayraçlar genellikle çeşitli tasarımlara ve promosyonlara dahil edilir ve şirketin mantrasını temsil eder: Bu zıtlıklar dengesi RVCA’nın kendi yin ve yang’ı olarak değerlendirilebilir. Yaratıcılık ve ticaretin birbirini dışlamaması gerektiğini iddia eden Tenore, “Bu bir endüstri ve sanat dengesi” ifadelerini kullanıyor.