Fotoğrafçı Fredrik Schenholm iliklerine kadar işleyen acı soğuğa karşı koydu, yıllarca bekledi ve tüm dünyayı dolaştı ; sadece bu fotoğrafı çekebilmek için.
Macera fotoğrafçısı Fredrik Schenholm fotoğrafçılığa eski moda bir şekilde atılmış. 12 yaşında babasının Gothenburg, İsveç’teki foto mağazasında çalışmaya başlamış. 16 yaşında babası Poppa Schenholm kendisine SLR kamera hediye etmiş ve Fredrik’in fotoğrafçılık hayatı böylece başlamış.
20 yaşında kayakçı hayatını yaşamak için Avusturya’daki Tirol Alplerine taşınmış. Geceleri bulaşık yıkayarak gündüzleri de kayan arkadaşlarının fotolarını çekerek geçen 3 yıl ardından Chamonix, Fransa’ya gelmiş. 2005’te tektar İsveç’e dönmüş ve yılın 170 günü dünyayı gezerek, kayan ve tırmananların görsellerinden/fotoğraflarını çekerek hayatını kazanmaya başlamış.
2006’da Schenholm’un dikkat çekici yolculuğu ve artistik öngörüsü kayak dünyasının en nefes kesen görüntülerinden birini çekmesini sağladı. Mükemmel bir resim çekebilme şansı elde etmek için tam 5 yıl uğraştı. Yanlı duymadınız ; tek bir fotoğraf karesi için.
Fotoğraf için bu fikri nasıl buldun? Nereden geldi aklına?
2006’da arkadaşım Tormod Granheim ve Tomas Olsson ile bir Everest Dağı seyahatine katıldım. Hedefleri hiç kayılmamış Norton Couloir’da dağın kuzey yüzünde kaymaktı. Işler ters gitti ve bir karabina 8500 metre yükseklikte iken iniş esnasında kırıldı. Tomas Olsson düşerek öldü.
Bu olay sonrasında İsveç’e döndüm ve yerbilim alanında çalışmalara başladım. Çalışmalarım sırasında bir dağı ölçmenin 3 yolu olduğunu öğrendim; biri denizden zirvesine kadar, diğeri dünyanın çekirdeğinden dağın zirvesine kadar ve sonuncusu dağın zemininden zirvesine kadar.
Tormod Granheim 2006’da o korkunç kasanın olduğu geiz sırasında Everest’in kuzey yüzünde kaymayı başarmıştı, bu sebeple kendisine dünyadaki en yüksek 2 dağda kayıp kayamıyacağını sordum. Kabul etti. 2008 Aralık’ta dünyanın çekirdeğinden ölçülerek hesaplanınca dünyanın en yüksek dağı seçilen Chimborazo volkanında kayak yapmak gayesiyle Ekvator’a gittik.
Chimborazo’ nun iklimine alışabilmek için aktif yanardağ Cotopaxi’ye tırmandık. Inanılmaz bir tırmanıştan sonra altımızda milyonlarca yıldızın örtülediği bulutsuz bir gökyüzü ile sabahın erken saatlerinde zirveye ulaştık. Komşu yanardağ büyük bir kül bulutu püskürtmüştü. Tam orada ve o anda yanardağ patlaması ile birlikte kayan bir kayakçı içeren bir görüntü yakalamak istediğime karar verdim. Bu daha önce hiç çekilmemiş bir kareydi ve hayallerimi süslemeye başladı.
Kimisi bunu Cotopaxi’de yapabileceğimi düşünebilir ama püskürmeyi gördükten kısa bir müddet sonra kül bulutuyla kaplanmıştık ve burada çekim imkansızdı. Geri döndük.
Aklına bu fikir geldikten sonra neler oldu?
O resmin peşini bırakamıyordum. Bir şekilde mükemmel kareyi yakalamam gerekiyordu. Sonraki 4 buçuk sene, o anı yakalamak için İzlanda, İtalya, Yeni Zelanda ve Norveç gibi aktif yanardağ bulunan yerleri, kısaca dünyanın etrafında gezinerek geçirdim. Isveç’teyken potansiyel tüm yanardağları, internetten webcam’ler, tremor göstergeleri ve forumlar aracılığıyla takip ettim.
Sonunda anladım ki doğru yeri bulmak çok zor olacak. Hesaba katmam gereken bir çok etken vardı. Kayak yapıalacak kadar kar yüzeyine ihtiyacım vardı ve ne yazık ki dünyadaki bir çok aktif yanardağ bu konuda işime yaramıyordu. Ayrıca patlama anını önceden bilmek imkansızdı ve bu en büyük problemdi. Patlama anı 2 dakika da sürebilir, 2 saatte, 2 günde veya 20 senede! Ayrıca o an bulunduğunuz zemini de düşünmek gerek. Coğrafi olarak yüzey güvenli olmalı. Kayakçının da kendimin de tehlikede olmasını tabi ki istemem. Ayrıca rüzgar doğru yönde esmeli, külleri üstümüze savurmamalı vs.
Kareyi yakaladığın anı biraz açıklar mısın?
Sonunda Rusya, Kamchatka’da güzel bir kare yakalama şansına eriştik. Tolbachik Yanardağı Kasım 2012’de patlamaya ve lav püskürmeye başlamıştı. Usta Kayakçı Oscar Hübinette ile birlikte Mart 2013’te yanardağa gittik. Bu yanardağ çok uzakta, ulaşımı oldukça güç; Petropavlovsk’tan 9 saatlik otobüs yolcuğu ve ardından 50 dakikalık helikopter uçuşu ile ancak varabiliyorsunuz. Biz patlama alanina 600 metre uzaklıkta kamp kurduk.
Sonunda karlı, patlayan ve lav püsküren bir yanardağ ve havada katlanılabilir seviyede kül olan bir ortamdaydık! Mükemmel anı yakalamak için mükemmel ortam oluşmuştu. Ama resmi çekmek için doğru lokasyonu bulmak zordu. Sonuç olarak arayışlarımız sonunda güzel bir lokasyon bulduk. Fotoğraf için tek bir şansımız olduğunu da fark ettik. Kayak fotoğrafçılığında yazıya dökülmemiş ama bilinen bir kural vardır; eskiden kalma izler olmamalıdır. Coğrafi olarak yüzeye ve küçücük karlı alana bakılırsa tek çekimlik bir fırsatımız olacaktı.
Öğleden sonra alacakaranlık anına kadar bekledik. Daha az gün ışığı ile kırmızı parlayan lav inanılmaz göze çarpacaktı. Vakit gelmişti. Tek ayaklı flaşımı 5 m üstüme ayarladım ve 16-35 mm lensli Canon EOS 5D Marklll makinemi hazırladım. Püsküren yanardağın tadını çıkarmak için bir an için durdum ve dikkatlice resmin kompozisyonuna karar verdim.
Sonra bir kartopu yapıp fırlattım ki fokusu ayarlayabileyim ve Oscar da dönüşü nerede yapacağını bilsin. Hemen akabinde patlamayı kontrol etmek için deneme resmi çektim. Oscar tepemde yukarıda hazır bekliyordu. Saniyenin 6’da 1’i objektife ayar yaptım. Ben hazır olunca “başla!” diye bağırdım. Kadrajıma geldiği anda klik! Resmi çektim. Benim için hakikaten olağanüstü heyecan verici bir andı. Eğer kendime düşen kısmı doğru yaptıysam çok iyi bir resim çıkacaktı ortaya. Oscar zaten kayak fotoğrafı çekilirken neredeyse hiç yanlış yapmaz. Her şey bende bitiyordu kısaca.
Kameraya baktım ve resmi görünce Oscar’a “Başardık!” diye bağırdım. Gözümü resimden ayıramıyordum, sürekli resmi yakınlaştırıp mükemmel mi, sorunsuz mu diye bakıyordum. Kusursuzdu! Komposizyonu analiz ettim. Çok memnundum sonuçtan. Önümde yaklaşık 5 yıllık yanardağ avcılığının sonucu muhteşem bir şekilde duruyordu. O gece dışarısı -20 derece soğukken çadırımızda viski içtik. Içip içip resme bakarak başarımızı kutladık.
Sırada ne var?
Resimlerimde doğanın kendi kendine konuşmasını ve dile gelmesini seviyorum. Ister püsküren patlayan bir yanardağ olsun, ya da kuzey ışıkları veya bir fırtına! Benim bir fotografı gerçekten çok beğenmem için resimde doğanın gücü olmalı. İşte sebeple bir sonraki projem neden gök gürültülü fırtına sırasında tırmanış olmasın ki! Gökyüzünde şimşeklerin çaktığı anda tırmanan bir dağcının resmi inanılmaz havalı olmaz mı!
Niçin bu maceraperest hayatı ve mesleği seçtin?
Aslında bu tip karmaşık sorulara en basit yanıt “çünkü yapabilmek gayet mümkün” demektir bence. Dünyamız çok güzel ve bilinmeyen yerlerini keşfetmek inanılmaz heyecan verici. Macera bize 2 önemli nitelik sunar; bakış açıları ve tecrübeler. Bence bunlar insanlara daha zengin, dolu dolu bir hayat sağlar, en azından benim için etkisi öyle. Bu sadece kalkıp harekete geçme ve hayatını nasıl icra edeceğini belirleme meselesi.